Pages

February 18, 2015

kış

14.01.015 toz bulutu: 
aslında başka bir paket dolduruyordum. 1 yıl oldu. daha doğrucu bir ifadeyle, bir yıldan 2 gün eksik. ama paket kapalı. günü gelirse açılacak. ama günü gelmedi. bu uzun kışı yazmam lazımdı. burda bir şeyler oldu. yazmam lazımdı. ama yazılmıyor. hatta öyleki, anlatılmıyor bile.
18.01.015 belirsizliği yazacaktın.: 
borcu borçla çevirmek gibi, belirsizlik belirsizlikle çevriliyor. ilk başta belirsizliği kararlarla daraltmak ve yaşamının dümeninde kaldığını düşünmek istiyorsun. ama bu yaşamın dokusuna uymuyor. hayır karar veriyorsun, sen yine bir sürü karar veriyorsun, yo hayır uyguluyorsun da, kararlarını gayet güzel uyguluyorsun. belirsizlikte hiç bir azalma olmuyor. hayır olaylar gelişiyor, bir şeyler bitiyor, bir şeyler başlıyor, haberler geliyor, haberler gidiyor ve ferahlıyorsun tamam bu çözüldü şu şöyle oldu bu buraya gidiyor ve sonra masaya oturuyorsun, belirsizliğin miktarı aynı. ama bu bitti şurda şuna karar verildi şu şu olaylar gelişti şöyle bir şeylere başladın durum bambaşka. ve herşey hala belirsiz. bu yazılmıyor.
24.01.015 ikilemi yazacaktın: 
karar veriyorsun demiştim ya. gerçekten de karar veriyorsun. ama ikilemin kararlarla ne ilgisi var? yaşıyorsun ve ikilemler senin içinde yarılıp duruyorlar. karar veriyorsun ama bir kapıyı açıp diğerini kapatamıyorsun ki. hani buna ikilem demişler ama bir karar için kapışıp içini derin derin yarıp bölen, ya da bazen sırtına ve göğsüne oturup baskı yapan, ya da mideni delip uykunu heycandan bıçakla kesen yönler ve faktörler ikiden daha fazla sayıda olabiliyorlar. ve geride kalmaları da zor oluyor bunların. zaman alıyor. çünkü yaptıkların kadar yapmadıkların, onayladıkların kadar onaylamadıkların, barıştıkların kadar barışmadıkların, kabullendiklerin kadar kabullenmediklerin, ileride gördüklerin kadar geride bıraktıkların var. hepsi yol yol ruhunu katetmeye devam etmiyor mu? gel de bunları teker teker yaz.
24.01.015 beklemeyi yazacaktın: 
uzun aralıklar oluyor. zamanı sırtından asmışlar. zaman yürüyor aslında. yani adım atıyor. atıyor ama ilerlemiyor. ilerlemediği var onun. tabii ilerlediği de var. bir yanda koştura koştura depara kalkarken başka yanda durduğu, öylece durduğu, durgun göl gibi beklediği, göldeki dalgacığın yayılması gibi nazlandığı var. kafanı omuzlarının arasına indirip hafifçe sola yatırdığın, dudaklarını ileri doğru uzatıp angutça bir ifadeyle karşıya doğru bakıp beklediğin var. diyelim ki sekiz ay bekliyorsun, bir ay koşuyorsun ve tekrar durgun gölün sfumatosuna karışıyorsun. bir tek çizgi yok. zaman orda geçmiyor. yok sen de zaten göle bakmıyorsun. zamanın koşturduğu yere kafanı çeviriyorsun. içindeki göller artıyor. içceğizin boyunca göller sakin dalgalarla yayılıyor. bu durgun gölleri gel yaz.
02.02.015 sürekliliği yazacaktın: 
tabii aslında yorgunluğu, yılgınlığı, yıkılmayı, bozulmayı, üzülmeyi, sıkılmayı falan da yazabilirdin. aslında bunları da yazacaktın ve belki de yazarsın. ama onlardan daha önemli bir şey vardı. seni gecenin bir saatinde evinden çıkarıp (ve adet yerini bulsun diye bir de sağanak yağmur altında) dükkan dükkan at yarışı bülteni aramaya zorlayan neydi? sen artık tüm bir çöküntü coğrafyasında kaybolacağını zannederken her seferinde üretken güçlerini yerine geri getiren neydi? duvarları, bulutları, dalgaları, suskunluğu ve gizemi yazacaktın ve yazmalısın. ama düşüşlerle ilgili asıl önemli ve öncelikli olan bunların geçivermeleriydi.. o tuhaf kararlılığı, o durmadan yenilenen gücü ve akıntının sürekliliğini anlatmadan bunları nasıl yazabilirdin?
02.02.015 üzüntüyü yazacaktın: 
üzüntünün şiddetini, ya da üzüntünün derinliğini, ya da üzüntünün geçiciliğini, ya da üzüntünün dönüşümlerini: nereden başlar, nasıl seyreder, nerde derinleşir, nerde açılmaya başlar ve insanı nasıl terkeder. neden gelir, neye bağlıdır, nasıl olur engellenemez ve sonra kendini nasıl toparlarsın.. üzüntü önemli konu. yazacaktın. yazamadın.
18.02.015 beyazı yazacaktın? 
kar yağmayınca bu bir sıkıntıydı. kar yağmayan yıllar bir sıkıntı değil miydi? çok sıcak, nemli ve yapış yapış yazlar kadar sıkıntılı oluyordu sıcak bir kış. olması gereken bir şeyler eksik kalıyor, bazı şeyler zamanını kaçırıyor, o zaman herşeyin zamanı olamıyordu. özetle karın yağması gereken zamanda karın yağması, baharın gelmesi gereken zamanda çiçeklerin açıp alerjiklerin bağrını yakması ve yazın gelmesi gereken zamanda ise havanın sıcak olması ve bunalmak gerekiyordu.. herşeyin zamanıydı. yazı, sonbaharı, kışı ve ilkbaharı geçirdikten sonra geriye dönüp neyin zamanı nerdeymiş, dönüp ondan sonra söylemek kolaydı. kar yağması gereken zamanı bilip o zaman yağacaktı. neyseki yağdı. güneş açtı. kar eridi. yeniden yağdı. yeniden güneş açtı. karlar yine şıpır şıpır eridi, gök gürledi ve yine lapa lapa kar yağdı. çünkü zamanıydı. ama işte bunları değil de, hayata dair bu kadar temel konuları nasıl olup da bu kadar geç öğrendiğini yaz.
28.02.015 sessizce bağırmayı yazacaktın 
hızlı, gerçekten hızlı yürüyüp ya da hatta koşarak yetişmek istediğin ama adımlarını birbiri ardına atmakta zorlandığın, sol adımının ardından sağ adımını yavaş yavaş, ite ite, miden kasıla kasıla, orada iç sıkıntısından ölecek yavaşlıkta atabildiğin, veya ayaklarının altından kayan bir zeminin kendi iradesini sana dayattığı bir takım rüyalardaki gibi.. bağırmak istediğinde gırtlağından ses sürtünmez de ses çıkmaz gibi, ciğerinin tüm gücüyle ve içinden parçalar kopararak bağırıyorsun ama sesin ne çıkıyor ne yayılıyor. bir uçurum ya da bir kuyu kenarına varıp bağırman lazım. ama yankı yapmıyor. kapıyı arkandan kapattığın gibi bağırmaya başlıyorsun ama sesi yok. her bir iç organın acıyana kadar titrese bile ses çıkmıyor. içine bağırdıklarını yazmak mümkün değil. sözü yok.
12.03.015 akışı yazacaktın 
akışı yazamazdım çünkü kışa ait değildi. gülümsemek kışa ait değildi. gülmek, kahkaha atmak, eğlenmek, keyifli olmak başka mevsimdi. karanlık, koyu, donuk, sıkıntılı ve durağan olmayanda şüpheli bir yan vardı. gözlemlenmeliydi. tetkik edilmeliydi. anlaşılmalıydı. serüvenin berrak kaygısızlığında olduğu gibi, akışın kontrollü ferahlığında da gizli bir anlaşmayı bozan bir yan vardı. esasında, yeri gelse, akışı yazmak mümkündü de, kasavet sözleşmesinin gizli maddelerini açık etmek mümkün değildi.
07.04.015 mucizevi hareketleri yazacaktın 
kışa ait olmalıydı şüphesiz. kardan bir tümsek üzerindeki bir adet kar kristali gibi. eylemin pırıltısı şüpheye yer bırakmamalıydı. ve yine açık ki yaptığımız yapmadığımız herşeyden ötürü suçlanmalıydık. suçlama bitmemeliydi. bir şekilde herşeye muktedir olunduğuna göre mucizeler de elimizin altında olabilmeliydi. bir takım mucizevi eylemler esas olarak kışa aitti. onları bu kış gören olmamıştı. onları geçen kış gören olmamıştı. onları ondan önceki kış gören olmamıştı. bu imkansız hareketleri gören olmamıştı. onları görmemiz gerekmiyordu. onları düşünmemiz gerekiyordu. onların düşünülmesi gerekiyordu. böylece güzelce suçlanabiliyorduk.
13.04.015 günter grass'ı yazacaktın 
günter grass ölmese daha iyiydi. tabii, muhakkak ölecekti. bir gün ölecekti. öleceği bir gün gelecekti. yine de o gün şimdilik gelmese daha iyiydi. bir kış bir günter grass olmadan geçebiliyor muydu? geçemiyordu. günter grass hala yazıyordu. yazsaydı daha iyiydi. yazdığı kadarıyla da ona epey borçlanmıştık. daha da borçlanabilirdik. çok fazla yazar öldü geçen bir kaç yılda. hani hiç biri ölmesindi elbet ama ya günter grass? mahlke suyun altına indiğinde ve sonra bir daha yüzeye çıkmadığında nasıl buruldunsa bu da onun gibi.
16.04.015 yüzeye çıkmayışını yazacaktın: 
suyun altına indiğinde, bu çaresizliğin tarifiydi. suyun altına o iniyordu ve sen ters dönmüş teknenin güvertesinde beklemekle yetiniyordun. suyun üstüne çıkılacaksa çıkartacak olan sen olmuyordun. sen suya bakıyordun. sana düşen buydu. serin, gri ve nemli bir gündü. hafiften yağmur yağıyordu. kafanı sağa sola çevirip etrafa baktın ve bekledin. gözlerini yukarı kaldırdın, alnın kırıştı, gözlerini kıstın ve beklemeye devam ettin. dudaklarını hafifçe ileri çıkardın, gözlerin biraz daha boş baktı sonra sağ üst köşeyi süzdün ve bekledin. yüzeye çıkmıyordu. sen de suyun altına inemezdin. kafanı geriye çevirip kumdan sete doğru baktın ve tekrar onun suların içinde kaybolduğu mevkiye. ama yüzeye çıkmadı. bunu yazamazdım. neyseki yazılmıştı.

February 7, 2015

KYNIK kapakları




KYNIK 1
KYNIK 2
KYNIK 3
KYNIK 4

2003 baharında 4 sayı yayınlanmış   zamansız bir dergi olduğuna inanılmaktadır.

[soruyorum, yazmak gibisi var mı?]