Pages

December 18, 2012

gündönümleri ve ekinokslar

18.12.012 yıl sonunun anlam ve önemi: 21 aralık tarihinin benim için anlamı günlerin yeniden uzamaya başlayacak olması. uzun bir kısalma dönemi bitecek ve tam da kışın en soğuk aylarına girerken bahara doğru yol almaya başlayacağız. saksılardaki son yeşillikleri yolacağım o gün. şubat sonlarına kadar, ara sıra kompostumu karıştırmak dışında, bitkilerle ilgilenmem diye düşünüyorum. gündüzlerin kısalıp mesai saatlerinin uzadıkça uzadığı bir dönemden geçmekteydik. fakat kıyamet çok iddialı bir tabir olur. evet iş çok ve ama gündüzler yeniden uzamaya başlayacak. yılın iki tane sonu vardır. biri aralık-şubat arasına yayılır. diğeri mayıs-haziran döneminde gerçekleşir. aynı şekilde yılın iki başlangıcı vardır. biri mart-nisan aralığında cereyan eder, ötekisi eylül ayı içinde.
23.12.012 müstear şahsiyet: oldum olası müstear isimleri sevmişimdir. hatta en azından ergenlik çağlarımdan beri resmi isimlerimi müstear isimler olarak kullanmaya geçtiğimi iddia edebilirim. ve tabi bu tarihleme failin insan tekine yerleşmiş özdeşliğini sorgulamaya geçişimden de öncedir. ama anlıyorum ki failin biricik bir atom olması insan ruhunun bir arzusudur. insanın kendisinden de çok onu zihinlerinde bir yere konumlandırmaya çalışan diğerlerinin arzusudur. isimlerimi ayrı ayrı kullanıyorum zira onlar farklı karakterlere aitler. ve böylesi hoşuma gidiyor. ama çevremdeki insanlar belli ki bir stres altındalar ve bu durum onlara dert oluyor. birleştirmek istiyorlar. asla kullanmadığım kombinasyonlar halinde karakterlerimi birleştirmeye çalışıyorlar. ama olmuyor. bu ihtiyacı idrak edip gönülleri olsun diye bu bütünleştirmeyi ben de denedim. olmuyor ama. içime sinmiyor. o başka, o başka. yapmayın. etmeyin. rahatsız oluyorum.
22.01.013 döngüsel değil çevrintisel zaman: kışa yakışan, kahveni yanına almak ve bir akşamüstü işbaşı yapmaktır. gündüzler ikindiye daralmıştır. ikindi vakti ev işleri, keyifli okumalar, internette dolanmalar ve yemek faaliyetlerine ayrılır. mayaların takvimini kayıt ortamına aktarmak üzere astronomi enstitüsünün geçici bir mensubu olan bir araş.gör. görevlendirilmişti. takvim yarım kaldıysa bu tümüyle anlamsızlık hissi ve sıkıntıdandı. takvim taslağını temize çekerken -daha 1900lü yıllara vardığında- yaptığı işin anlamsızlaştığını hisseden araşgör işi yarım yamalak tamamlayıp doktorasına dönmek peşindeydi. hayat basit derken söylenmek istenen budur -yoksa hayat karışıktı. kehanetler sadece bahçe-bostanla ilgili olunca ilginçleşir. binyılcı kehanetler bizim zamanımızı tarihselleştirip tarihi ise lineerleştiriyor. tarih lineerleşince herhangi bir mevkinin özgüllüğü kalmıyor. ama bostan kehanetleri öyle mi ya? uzayzamanı mini girdapların bir fraktal ayrımlar atlasına dönüştürmeyi denerler.
30.01.013 ukalalıksa ukalalık: bir karikatür gördüm. beni hayatımın en iyi en güzel noktasına koymuş. ve ama sen o noktada ne yapmaktasın diye soruyor. e di mi ya insan hayatının en güzel dönemini bulunabildiği en güzel mevkilerde, tanıştığı en müthiş insanlarla, tahayyül edebildiği en heyecanlı projelerin peşinde, gücünü yetirebildiği en esaslı işleri üretmeye çalışarak geçirmeli. hah. ben onu yapıyorum.
12.02.013 sırtın arasına giren: gece vakti görünce apartmanın girişindeki bisikletime binip gezesim geldi altı ay sonra sırtımdaki bazı kürek kemikleri arasına bir sızı yerleşmişken ve kürek kemiklerimin arasındaki sızının incelttiği bazı uykular arasında design_proxy'nin ruhunu dengeye sokacak sihirli parametreleri aramaya da serüven denmezse ki eğer az daha yaşlı olsaydım sırtımın arasına sızan bu ağrının bir adım sonrasına kalp krizi diyeler. birinci katı tırmandım. ikinci katı tırmandım. üçüncü katı tırmandım. dördüncü katı tırmandım. beşinci katı tırmandım. altıncı katı tırmandım. çünkü yapamazdım anlatabiliyor muyum, bana göre bir diğerlerine göre dört-beş aydır bozuk olan asansörü böyle bir zamanda biri onartacak idiyse o ben değildim buna ayrılacak ne akıl ne ruh kalmıştı. verebileceğim tek mücadele komşular ile aramdaki sabır savaşınla alakalıydı, çünkü bu savaş hayata yeni detay eklemiyordu. rakiplerim saygıdeğerdi. onlar da ne kadar vurdumduymaz olduklarını kanıtlamışlardı. terasa çıkınca tarihi yarımadanın ışıl ışıl olması ile ilgili de yapılabilecek bir şey yok. parapette yükselip boğazın girişini geniş geniş seyretmek mümkün. ama bunun için başka türlü bir kafa lazım. insanın sırtındaki kürek kemiklerinin arasına yerleşip uykuları incelten sızılar.. yine de sabah baharı gördüğünde şezlonga düşüyorsun. otomatik. çöplerini karıştırıp her yanını her yanına değdirip ıslatıyorsun. ve ilk kahveni koyup handiyse bir kahraman gibi programın başına oturuyorsun. sadece, bunda kahramanca hiç bir yan yok.
24.03.013 sakınmacılık dalgasının geldiği: hakikaten de ortalığı toplamak işin en hafif kısmıdır. bu prosedüre ihtiyaç da vardır zaten. her şey her geçen gün daha güç, daha incelikli, daha netameli, daha dağıtıcı, daha yüklü bir hal almaktadır. insan her şeyin en harika göründüğü bir dönemde yüklenmiş, ağır ve zorda hissediyorsa, insanın ruh gözü açılmış, hayatın büyüsü bozulmuşsa ve güzel olduğu varsayılan her şey sadece ergenin kolunu arka arkaya kestiği andaki türden bir acı verip durmaktaysa.
05.04.013 mevsim: yapılması gereken işlerin miktar ve aciliyeti çılgınlık seviyesine ulaşmışken gün boyu güneş altında ve sıklıkla şezlongunda kant'ın en sıkıcı ve saçma kitabını karıştırdığın ve gübre olduğu varsayılan pislikleri toprak olduğu varsayılan pisliklere karıştırarak oyalandığın bir mevsimmiş bahar.. tüm bu rehavete kargo beklemenin anlamsız gerginliği de hiç yoktan eklenmese şaşırıp neler oluyor bile diyebilirsin.
05.04.013 ilkbaharyaz sonbaharkış: martı gruplarının kavga gürültüleri ve hilti guruldaması yazı müjdeliyor. hemen yanımdaki çatıda bir adet martı yavrusu belirmiş bile. bostan-doktora-hilti-martıvıyırdaması. işte yaz.