Pages

June 29, 2012

bir tatile gidememek

29.06.012 tatilin diyalektiği: herhalde hayatımda ilk defa tatili böyle hakettim. ve tatil denen şey üzerine düşünüyorum. ilk defa zihnimde tatil diye bir mefhum oluştu. kesintisiz ve uzun soluklu iş olunca tatil de oluyor. olmak durumunda. iş çok fazla yapılınca tatil husule geliyor. normal bir hayatta tatil kavramı anlamsız.

tatil insanı bulunduğu yerden uzaklaştırmalı. gündelik hayatından koparmalı. iyicene koparmalı. o yüzden tatil denince evde yatmak değil başka bir mevkie gitmek anlaşılıyor. şimdi ben de anlıyorum. büyümekte sınır yok... öyle büyüyecim ki, bir gün gelecek, kış boyu rahvan iş, yazın boylu boyunca seyahat geri gelecek. o zaman tatil yine buharlaşacak. tarihin sonu.
29.06.012 angajman: öte yandan, tatile gidilemez. zira yapılması gereken bir seri deneme ve taslak bekliyor. çünkü insanın zihnine bir iş düştü mü insan fazla soğutmadan o işe bir el atmalı, bir deneme, bir taslak bir ön çalışma yapmalı bir kenara koymalı. daha sonra bu ön çalışmalar günü geldiğinde yeniden ele alınarak iş önemine orantılı bir emek harcanarak bitirilecektir.. insanın hayatında angaje olduğu süreçler gün geçtikçe artıyor. insanlarla ilişkilerimiz, iş hayatımız, projelerimiz, heyecanlarımız. ve ne güzel bir bağsızlıktı o, insanın evden çıkıp gidiverdiği hafif zamanlar. ve beklemek zorunda kaldığın her gün seni boğardı. ama şimdi, zorla da tutan yok ama durup şunu bunu yapayım diye seyahati geciktiren sen oluyorsun.
29.06.012 ruhtaki savaş: bir takım teknik sorunlar da hiç bir zaman eksik değildir. vizeler pasaportlar yazışmalar izin formları insanı üfüre üfüre püskürtür. tatile gidecek vaka bezginliğin son aşamasında olduğu için hafif bir esinti onu çalışma koltuğuna yapışmaya itebilir. insan tatile giderken koltuğunun rahatından olma tehlikesi karşısında sarsılır. tatil midir, eziyet midir? neden herşeyin bedeli vardır? epiküryen ve çileci bu noktada gecelerce çarpışır. sırtın sol kenarına konumlanmış çileci hem durup çalışmayı hem tatil için mücadele etmeyi buyurur. epiküryen ise çalışmanın ve tatilin sadece keyfini almamız gerektiğini öne sürmektedir. tatilin kolay gidileni, çalışmanın keyiflisi makbuldür. tatile yatakta bir yastıktan ötekine usulca kaymanın rahatlığında gidilmelidir.
29.06.012 canlılar: arkada bir kedi veya bostan bırakacak olmak da tatil kurgularını tevazuya iter. bu noktada insanın arkadaşları zihinden bir telefon rehberi gibi geçiverir.
29.06.012 delik: hayattaki beklenmedik belirsizlik alanları tatili bir anda yutar. insanın uzun soluklu projeleri ya da gelir kapısıyla ya da eviyle ilgili belirsizlikler tatil planını geri dönüşsüz bir kara deliğe çeker. belirsizlik kuyusundan enformasyon sızmadığı için insan önce kuyuya inmek ve belirsizliği dağıtmak durumundadır.
1.07.012 iş-emek-tatil: tatil iş ile anlamlıdır ama genelde bunun öbür türlüsünü duyarız; iş tatil ile anlamlıdır şeklinde ve değerler sıralaması açısından anlaşılabilirdir bu. iş zorunlu ve zordur ve tatil kendiliğinden ve hafiftir. ama işlerin de farklı zorluk dereceleri vardır. misal akıp giden süreçlerin insanı başına oturttuğu rutin işler, düzenli işler, sanılanın aksine, insanın kendini başına oturttuğu esnek-zamanlı, kendinden-motivasyonlu işlerden görece kolaydır. ve mesai saati başına verimi de daha yüksek olsa gerektir. insanın kendini başına oturttuğu işler iki sebeple zordur, ilk başta bunlar genelde yoğun zihin faaliyeti, öğrenme çilesi, yaratıcılık ve karar alma sorumluluğu gerektiren işlerdir ve her oturum bir meydan okumadır. macera bir türlü bitmez. ikinci olarak, insanı zorla çalıştıran bir dışsal süreç olmaksızın, kendiliğinden-akışın kolaylığından vazgeçmek ve ruhun yapmamak için direndiği zorlu meydan okumalara girişmek deveye hendek atlatmaya benzer. ruh çalışmak istemez. bir teslim tarihi veya uzun süren mücadeleler olmadan devenin direnci kırılamaz.
1.07.012 iş-tatil dengesi: gözlemim odur ki, bazı işlere tatilin doğrudanlığı içinde kayarak girişip aynı kolaylıkla ordan ayrılmak mümkündür. geçen haftalarda gördüm ki, mesela bilgi toplama amacıyla görüşme yapmak insan yaşantısının doğrudan akışını kesintiye uğratmıyor. dolayısıyla ona iş de denmeyebilir. ama mesela o görüşmelerin dökümlerini ortaya koyup sonuçlarını işlemeye başlamak bildiğin iş. hayatta, diyorum, iş-tatil dengesi çok önemli. gündelik hayatından koparmayan bir tür tatil tarifine geçiş yaparsak, tatil sınıfına çoklarının iş olarak adlandırdığı pek çok faaliyet de katılacaktır. tekrara dayanan, zihin yormayan işler esasında tatildir. çalışma toplantılarının bir kısmı da tatildir. bünyenin kolayca ve dirençsiz katıldığı üretim süreçleri tatildir. tatil efor sarfetmemek değildir, her tatil kendine göre bedeni ve zihni yorar. onları yorar ama onları üzmez. tatil epiküryendir.
1.07.012 şezlong: şezlong, kulunuz için, bu anlamdaki tatilin simgesidir. şezlong boş durmak değildir. şezlong üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. çalışma ortamının en görünür yerinde şezlongunda kitap okuyan çalışan, iş-tatil dengesini görselleştiren bir performans sanatçısıdır. bu performansın sümüklü izleri katılımcısı olduğum bünyenin tüm duvarlarında parlamaktadır.
1.07.012 kendi adıma: ölçüsüzce çalışmayı bırakacağım. zor ve meydan okuyucu işlerin miktarını azaltıp zaman çizelgelerini gevşeteceğim. hayatımın içinde zaten mevcut olan boş zamanı zor işlerin gergin bekleyişine kurban etmeyi keseceğim. hayatta herhangi bir büyük hedef koymuş bir insanmışım gibi davranmayı da nerden bulduysam oraya terkedip kaçıyorum.
02.07.012 üç noktadır: hani bu yıl hayatımda ilk defa tatile çıkacak olmak ilginç. bu tatilin bir seyahat olarak tariflenmesi de anlaşılır. ama kendimi seyahatten bu kadar uzak hissettiğim bir zaman da olmamıştı doğrusu. ancak yaz sonlarında görülebilecek türden bir kilitlenmişlik bir tutulmuşluk bir bitkinlik hali üzerimdedir. rutin kaçış rotalarım yerli yerinde durmakla beraber oralar bile belirsiz ışık yılları kadar uzak görünmektedir. hiçbiryere kıpırdanamamaktadır. bunun adı olsa olsa ...
02.07.012 : insan topluluklarından çıkışımın tarihi eskidir. beğeni ve hedeflerimin toplulukların beğeni ve hedeflerinden uzaklaşışının tarihi yani. her ne kadar zamansal öncelik sırası tartışmalı olsa da, erdemli bir nihilist olmak da bunu gerektirmiştir. gündelik hayatın içine yayılmış amaçsız bir tatilcilik durumu da esasında bu zihin durumuyla yakinen bağlantılı olmuştur. bünyenin temkinli bir saklanma haline geçişinde de konuyla ilgili farkındalık temel etkendi. iş hayatı tatilini, çilesi huzurunu dengeleyen bir hayat bu zemin üstüne kurulmuştu. bir kaşık sularda fırtınalar yaşamak hali kadar yaşanan fırtınaların, bırakın büyük idealler ya da insanlığın iyiliğini, kişisel ikbale bile temellenememesi de nihilist kurgu tarafından dayatılmıştı. çalkantılı bir ruh olmak ise, belki de, doğuştan geliyor. dengenin bozulmasının tek sebebi doktora değildi. ama en çok doktora yüzünden kendimi bir tür münafık gibi hissettim. inanmadığı hedefler peşinde kendini paralayanın yolunu saçma yıldızı aydınlatıyor.
04.07.012 öncelikler: epikuros'un öğüdü özetle şudur: bedensel acıdan ve ruhsal korkudan [günümüz terimlerinde kaygı diye de okunabilir] uzak kalmak [sırasıyla, aponya ve ataraksiya (sükunet >> huzur)] ve dostlar arasında bir hayat sürmek. kendisi bu amaçlar için genelde hayatın kenarına kaçan stratejiler tarifler. tabii hayatta keyfi ertelemekten ve bir miktar çileden tümüyle uzak durmak mümkün görünmez, ama epikuros'un özünde pragmatist öğüdünü kavramayan da düpedüz eşşektir. bu öğüdü insanların çoğunluğu kolayca anlayacaktır ama öğüdün pürüzsüz bir uygulaması pek gözlenmemiştir. bu muhtemelen insanın hayatta kilitlendiği durumlar ve ruh yapısıyla ilgilidir, kişinin iradesiyle değil.
04.07.012 beklentiler ve hedefler: beklentiler ve hedefler ise, içine kilitlenilen durumların aksine, büyük ölçüde irademizle kontrol edilebilir haldedir. tümüyle değil tabii. bazı beklentilerimiz kaçınılmazdır ve belki de onlara da kilitlenmişizdir. belki bu beklentiler haklıdır, gereklidir, özseldir, önceliklidir. ama beklentiler ve hedeflerin şiddetini belki de koşullarımıza göre ayarlamak mümkün olabilir. belki sartre'ın özgürlük vaazını da böyle revize etmek gerekir. özsel olarak özgür olduğumuzu savunuyordu. cezaevinde bile özgürdük, zira koşullarımızı nasıl anladığımız bize kalmıştı. beklentilerimizi ve hedeflerimizi yönetme tarzımız...
05.07.012 ...: tatile çıkıp önce şu ile sonra bu kasabaya gidicim diyorum. öyle olmazsa bisikletle memleketi ortasından katederim diyorum, o da olmazsa güney avrupa'yı dolanıyorum falan. hiç inanamıyorum. evim de güzel sonuçta. zaten en güzeli evimiz. bi yerlere gitme düşüncesiyle böyle heyecanlanan insanları gördükçe heyecanlanmaktan daha da uzaklaşıyorum. ben oraları biliyorum zaten. yani gidilmiş bi yerlerin nasıl olduğunu biliyorum. hani kıyaslarsak kadıköy semtindeki evimde sürdüğüm bu hayat sehayatin çileli haletiruhiyesinden ve evsizliğin rahatsız iğretiliğinden ve durmaksızın hizmet satın almanın tatminsiz gerginliğinden daha bir dinlendirici.
07.07.012 ...: ben ise tatile gidiyorum. ben tatildeyim. ben asla tatile gitmiyorum. benim tatilim hayatıma eridi yine. kafalarımı toparladım. tatile girdim. ve ama tatil değil. ben hiç tatile çıkamayacım. bu tek şansımdı. bunu kaçırdım. bundan sonra tatil yok. iş-keyif dengesi sağlanmış, aylağına hakkı teslim edilmiş şekilde. ve bu yıl çilesiz bir boş zaman.
11.07.012 içerdeki ludist: utiliteryen bir tavrın nasıl geliştiğini ve neye hizmet ettiğini anlıyorum ve bu anlayışın olumlu bir ton taşıdığı oluyor da yine de bir yanım utiliteryene direniyor. öbür yandan içimde insanlara faydalı iyi güzel bir birey olarak yetişmek isteyen bir çocuk var, öldürülmemekte ama süründürülmekte çünkü içimde tüm bunlara bir türlü ikna olmayan bir genç de bulunuyor. toplumda çeşitli şekillerde tariflenen başarı, güç ve kazancın peşine düşecek gibi de oluyorum bazen ama önce elin ekmek tutsun sonra hobi olarak yaşarsın diyen bu orta yaşlının hakimiyeti de uzun sürmüyor. bir tür yetişkin olarak ruhtaki çeşitli güçleri izleyip oyalamakla meşgulüm. çocukları gençleri orta yaşlıları ortaya salıyorum, oynayıp eğlendiriyorlar beni.
11.07.012 içerdeki ludik: insan, toplulukların yaygın değerlerine aklıyla inanmaz ruhuyla inanır halde yaşadıkça içinde bir ludist bir de ludik kıvılcımlanır. pek çok zaman zaten sabotajcı oyuncudan başkası değildir. işi keyfe çeviren, sorumluluk ve tatmin değil inançsızlık ve sabotajdır. parçalanan ise değerlerdir. insanı ülkülerden çok heyecanlar çeker. zira ülküler yalanlara temellenir. ve en zor işleri yapan bazı insanlara kimse saygı duymamıştır. bu yüzden çilekeş hamallar, yerleri ne kadar doldurulmaz olursa olsun, toplumun itibar merdivenlerinin dibine doğru yığınak yaparlar. toplumların inanç ve değerleriyle kendi değerlerini örtüştürebilen kişiler üretken, faydalı ve saygın olsunlar. itibar, para ve başarı kazansınlar. haklarıdır. hamallar da ellerinden geleni yapsınlar, onlara da bol şans diliyorum...
14.07.012 epikuros alanı: peki çile neden insanın içinden büsbütün sökülüp atılamamaktadır? çünkü kişinin -hayatını anlamlı bir süreç olarak tecrübe etmeye devam edebilmesi için- kendisini zorlayan girişimlere değişken dozlarda ihtiyacı vardır. seni zorlayan eşik hangi halkadaysa göz diktiğin yörünge orasıdır. yörüngen evrenin merkezine, yani yeryüzüne ne kadar yakınsa sosyal getirisi o kadar yüksek uğraşlarla avunursun. ikinci önemli etken ise yörüngede seyretme hızıdır. yeryüzüne yakın yörüngelerdeki yavaş seyirler epikuros alanını tarifler. ancak bu alanda uzun süreli yatışlar ruha karın ağrısı, donukluk ve anlamsızlık hissi katar. mutluluk için ölçülü dozlarda çile gereklidir. ancak yörüngen ne kadar değişken ve uzaksa ve seyir hızın ne kadar yüksekse, çile, yalnızlık ve sorgulama düzeyi o ölçüde artacaktır. bu çileci alana anti-epikuros diyoruz.
14.07.012 seyahat eğik düzlemi: ve nihayet uzun ağırdan almalar, yavaştan hazırlanmalar, yata yata nazlanmalar, keyifli muhabbetler eşliğinde olduğun yerin tadına varmalar, ısınma seyahatçikleri ve ucu belirsiz ertelemelerden sonra seyahat sath-ı mailine girilmiştir. bu hissin kesinliğini anlatmak zor. bir tür kadercilik içinde hazırlık temposu artırılır. uzun haftalar başarılamamış 197 kalem hazırlık bir iki günde ruha yorgunluk vermeden tamamlanır. zamanı gelmiştir zira. bu satıhta eylemsizlik kütlesi zayıflar, çeklist ve ruh arasındaki gerilim hafifler.
14.07.012 su-kara arakesiti: seyahat düzlemi sahile eğilmiştir. yurdun iç kesimleri haritadan kaybolur.

students' information center

levent ve hakan'la katıldığımız ikinci bir öğrenci yarışması. proyam 2003. konusu öğrenci enformasyon merkezi.. biz onu beşiktaş'taki metruk benzincinin yerine konumlandırdık. üretim detaylarına kadar çalışılmış ve statik hesapları yapılmış, engellilerce erişilebilir, pasif iklimlenebilir, doğal ışık kullanabilir, keyifle yaşanabilir bir proje. yani hedeflerimiz... ve hangar kısmı çeşitli etkinlikler için gridal raylara asılı hareketli panellerle istendiği gibi çalışma ve yaşama alanlarına dönüşecekti.. yol tarafında bir meydancık, deniz tarafında bir çimenlik / kamp alanı...

ve teslim telaşı olmadan zamanında yetiştirilmiş, kalp krizi yaşatmamış nadir bir tecrübedir..

bir yığın eskiz yaparaktan projeyle boğuştuğumuz bir gece adetim olduğu üzere ara verip uzandım ve uyandığımda levent kütleleri temsil eden bir takım plastik parçalarıyla projeyi oturtmuştu. kendisini şöyle biraz itip kaktım. sırıttık. 3. ödül.

(malzeme olarak da, paftaları tam koyamıyorum zira bi parça kes yapıştır vardı.. neyse ne bulduysam koyuyorum.. çizimleri detaylı incelemek için önce üstüne sol klik > çıkan imaja sağ klik > copy image location > open new tab > paste > enter. oh.)
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1