Pages

July 24, 2010

dönüş paketi

40.saat: gürültü çok fena bişeymiş. uyuyamıyorum. nemli havada trafikte nefes alınmıyormuş. istanbul görmeyeli daha sıcak daha nemli daha gürültülü olmuş gibi. kaldığım evden istanbul'un yarısını dinlemekteyim. bir vadinin yamacındayım da. tabi şimdi evde değilim. evde internet yok. ev de benim değil zaten. önce ev lazım. sonra telefon lazım. internet lazım. o zamana kadar faturalı cep hattı ile 3G almak lazım. printerin kartuşu avizenin lambası odanın jaluzisi gibi şeyler almak lazım. ama onun dışında iyi. işte dönüşe ait kırtasiye, işler, yazışmalar, odanın temizlenmesi, ortalığın çalışmak üzre hazırlanması, kafanın toplanmak üzre ıvır zıvırdan arındırılması. öğleyin tufan olduktan sonra biraz daha ferahım. belki düzelmeyecek ama yakında yokolacak, mutlaka. umutlandım.
3. gün, öğlen: gittikçe sakinleşiyorum. işleri listeledim. tüketilebilir bir liste. büyük başlıklar da ertelenebilir durumdalar. odadaki hoparlörler patlamış (durduk yerde!?) astronotların tamire ihtiyacı var. istanbul biraz serinledi sanki. en azından pencereleri açık tutunca ev serinledi. karşıki mahallede düğün vardı, arada otomatik silahlar saydırıyor. hacıhüsrev de kapsama alanımda zira. balkona oturunca haliç'e kadar görüyorum. hayatta kalacağım (stop)
72. saat: sembolik olarak yarım saat çalıştım. en azından çantalarım amsterdamdan uçup gelebildiler...
bilmemkaçıncı cumartesi: bu hayat insanı oldurmuyor da öldürmüyor da. insan herşeyi hesaba katmak, herşeyi çözmek, bunun için elinden gelen herşeyi yapmak istiyor. ama bu konuda istek ne kadar artarsa beklenmedik sorunların absürdlük derecesi de o ölçüde artıyor.. bu olaylar insanın elinden bişey gelmediğini anlamasını sağlıyor. herşeyin iyi gitmeyeceğini kabullenmek lazım galiba. ya da hep yarım yamalak kör topal yaşayıp gideceğimizi falan.. ama sorun da tam burda: dünyayı bu şekilde terkip eden rastgele güçler iyi iş çıkarmışlar; insan kabullenemiyor. oyundan çıkamıyor. umut kesilmiyor.
ilk haftabaşı: insanın önce interneti yok. sonra suyu kesik. otobüs yolda giderken bozuluverdi, arkadan gelen otobüsler de almadan kaçtı. yükümüz de vardı. hava sıcak. kafamızı toplamamız lazım. hadi toplayamadık diğer ıvır zıvırı halledelim ama yok, evimiz çıkmaz sokakta internet de yok, işler hep yarını bekliyor. yarın gelince de kafa toplanamıyor. işler erteleniyor. istanbul'un hali bu. nem de sis gibi çökmüş. burda verimli olmak mümkün değil. 1 günlük iş için 3 gün ayırmak, hesapları ona göre yapmak lazım.
10. çarşamba: erkenden kalkıyorsun, önce nemle yıkanıyorsun sonra duşla yıkanıyorsun, kahvaltında soldan tv'ye bakıyorsun sağdan cinderesine doğru, yüzüne güneş kremi sürüp çıkıyorsun, artık otobüstü taksiydi bikaç vasıta değiştirip telekoma varıyorsun, işler uzuyor kafan bozuluyor yoldan geri dönüp vazgeçtim iptal edin diyorsun, sonra vodafone'a gidip sizin paketi alayım diyorsun ordan da internette yazmayan ek masraflar ve koşullar çıkıyor ona da tepen atıyor, hoşuma gitmedi deyip aynen çıkıyorsun, hep mecidiyeköy'desin ne yapsan kurtulamıyorsun, serinlemek için cevahir'e girip karar vermeye çalışıyorsun, AVM bizimki gibi ülkeler için belki de lazım bişey, kliması var yani, bugün hiç çevreci değilim, istanbul mağduruyum, belki aslında kendimin mağduruyum, bu işler bana göre değil, ilk şıkka dönüyorsun internetten de oluyormuş, demin iptal ettirdiğin sözleşmeyi yapmak için bir tık yetecek diyorsun, yok yetmiyormuş fax çekip telefon etmen lazım daha, demek ki taksim'e kadar gideceksin, e ama sırf onun için gidilmez kargoyu da vereyim, ama o tek belge kaldı işte, yani aslında hazır olan ama özlük işleri memuresi günlerdir yerine uğramadığı (ama okulda aslında) için eline geçmeyen o belge eksik, daha gidemiyorsun yani kargocuya, o zaman faxa da gidemiyorsun, kafan oraya takıldığı için çalışmaya da geçemiyorsun, avluya da inemiyorsun inşaat var... of beni geriyor böyle ertelenen işler artık bunları halletmem lazım diyorum sayın istanbul internete ihtiyacım var küçük çekmeceye de gideceğim enişteyle konuşmam lazım kamyonet tutacağım çıldıracağım hava çok sıcak bitti hepsi bitti doktoraydı çalışmaktı onlar bitti, anladım yapamayacağım, sadece huzurumuz olsun bari sadece, bi an önce eve gidelim oturalım...

[fig.1.1 yeni çalışma ortamım]
iki hafta sonra: 4 gün kadar önceydi, bana bir hal oldu; gürültü, nem, kalabalık ve verimsizlik normal gelmeye başladı. oturdum istatistik çalıştım...
iki hafta ve 4 gün: oda tamam, internet tamam, bisiklet tamam, sinkov tamam, bilgisayar tamam, tüm verilerin yedeklenmesi tamam, french press tamam, yarabbim herşeyim var ama verimli değilim!?...
3. hafta: anlıyorum, her zaman buradaydım, hep burada olacağım, kulaklığı takınca gürültü azalıyor, 11-17 arasında güneşe çıkmamak lazım (en güzeli evimiz), klimalı otobüsü yakalarsam eve dönebilirim, masaüstü vantilatör kalmamış, yazın geçip gitmesinde üzülecek ya da sevinecek bişey yok, balkonun gece manzarası gayet güzel, ekolojik dükkanda gri tuz yok, torba almazsam esnaf düşman kesiliyor, tüm sistemler çalışıyor, geldim ben.
bizim buraları sizin oraları: döndüğümde hep oralardan bahsedeceğim sanmıştım. ama hep buralardan bahsediyorum. hollanda aklıma bile gelmiyor. köyden kente inmekmiş bu. büyük kent insanın aklını alıyor. arabalar, insanlar, binalar (ve gerektiğinde iş makinaları) insanın üstüne üstüne geliyor değil mi efendim.. yolda bisikletli görsem kentte-keklik-görmüş-köylü gibi olacağım, gidip okşayacağım, gözlerim dolacak falan.. demek ki bir süre sonra "bizim oralarııı, veheey" diye havalar yakmaya da başlayabilirim.
birinci ay: boldere yazıldım. bisikletle arka mahalleleri turladım. burda herşey mümkün. ama daha zor. irade istiyor.

1 comment:

lan said...

LAN

birçok şey yazacaktım vazgeçtim.