Pages

March 25, 2009

mem üzerine ahkam serisi [meme]

bir >> bir mektuptan alıntıdır: şu şiir ve film mevzusunu düşünüyorum da bir süredir.. sinemanın ya da facebookfilmforwardlayıcılığının ya da youtube'un ya da ceptelefonuyla fotoğraf çekiciliğin şiir yazmaya benzer bir yanı var... bunun artık olumlu yanını da görmeye başladım... eskiden şu her türk'ün/insanevladının bir şair oluşu mevzularını sadece işin kolaycılık yönünden düşünüyordum ve çok keyifli gelmiyordu bana bunlar... evet insanların gerek şiirler gerek sinemayla uğraşmayı herşeyden matah saymalarının ya da herşeyden kolay bunlara eğilivermelerinin sebebi kolay yoldan birşeylerle uğraşabiliyor olmak, onu hala öyle düşünüyorum, otur en fazla bir akşam ayır sonra da onu performe et, şiir yani bu... şimdi ama diyorum ki, kolaycılıkta prensipte bir sorun yok.. yine de kolaycılık insanın o kolaycılıkta kalakalması durumunda bana tatsız geliyor.. yüzeyselliğin her zamanki kitlesel işgali?? buradan da: insan kültürünün temel karakteristiği: biçimcilik, öyle mi?

ama karışık bir mevzu olduğunu teslim etmeye başladım bunun... çünkü aslında bazı işlerin 'kolay ele gelir' olması, profesyonelciliğin altını oyan bir 'herkesi o işe katma' potansiyelini de ortaya çıkaran bir şey. kaldı ki "zorlaştırmayınız kolaylaştırınız" değil mi efenim? ayrıca belli ki insan, tabiatı gereği aslında enerjisini korumaya meyilli, "eğer önemli bir mevzu yoksa yatarım" demekte kediyle yarışıyor. ama kediyle yarıştığı bir konu daha var işte, adamın işi yok ama var sanıyor, yani 'oynaması' gerekiyor ve buna çok inanmış. oraya bir karton mu düştü hı? hemen gideyim de kurcalamam lazım! en az oraya bir kuş düşseydi ateşleneceği kadar ateşleniyor, insan da öyle..
diyorum ki, bir yandan çok fena bir şey ama bizim düşünme tarzımızın altyapısını oluşturuyor; önce biçimsel düşünme var, sonra dil. biçimsel yaşantılar bizi her şeyden çok etkiliyor. buradan da: sinemanın üzerimizdeki bütüncül etkisi... bir yandan kıllanıyorum, bir yandan da bunun kaçınılmazlığını teslim ediyorum ve sonra "belki burada benim gibi düşünen birilerinin kullanabileceği mekanizmalar vardır" diye temenniler geliyor.. "mem" [meme] meselesini oradan genişletiyorum işte. yani mem bir kültürel birim olabilir ama o her zaman -tanım gereği- zihinde üretildiğinde varolur. şunu vurgulamak lazım: bu süreçte, mem, zihne 'azmettirilir', keyfi değildir. "bizim zihnimiz memler üzerinden işliyor" diye düşünmeyi sevdim... insan bir 'paket'i görüyor önce, bir kelime: mem. bu bir mem. ondan sonra ama zihin asla bir yerde durmuyor, o memle ilgili düşünmeye devam edip daha faklı bir 'ölçek'te başka bir mem oluşturuyorsun zihninde. mesela benim şu anda oluşturduğum başka bir mem. detaya doğru gittikçe geneli kaybediyorsun ve belirli bir anda sadece o anda zihninin RAM'ine sığabileceklerle sınırlı bir mem paketi yaşanıyor. mem böylece varolan bir 'şey' değil de yaşanan bir 'öykü'. ve tabi imgesel memler daha zengin oluyor. karşımdaki ekran bir mem olabilir şu anda, sonra ben onun bir lcd ekran olduğu düşüncesi üzerinden o mem'i daha detaylı olarak yaşamaya geçebilirim. yok öyle detaylı kurmazsam, mesela ekranın ürettiği yazılara odaklanarak ekranı ekranın arka plana itildiği bir mem'in parçası olarak da yaşayabilirim...
bir kavram bir çok zaman bir imgeyle bir paket halinde yaşanıyor. 'tayyip' mesela.. tayyip bana hep suratının imgesiyle geliyor ilk önce. sonra diyelim ki ben devam ederek bu adamın meydanlarda şiir okuyuşuyla ilgili yeni bir mem üzerinden kurgulamaya geçiyorum onu ve orada da kalamam, devam ediyorum. sonra başka memler geliyor, zihin akıyor... ama kendini tekrarlattıran memler, yani "ikinci kademe memler" diyelim bunlara; görece kalıcı oluyorlar. tayyip bunlardan biri. ama hiçbir zaman bir ikinci kademe tayyip memi mutlak anlamda 'tekrarlanamaz', hep yeniden kurulur ve her durumda tikeldir, özgündür... bu durumda ben o mem'in sonraki kuruluşlarına müdahale etmeyi düşünebilirim. tayyip'e bir "van minit" eklerim. bunu o kadar çok mecrada tekrar ederim ki, tayyip'le ilgili ikinci kademe memlerin ciddi bir kısmına eklenir bu.. burada dikkat edilmesi gereken şu: detaylı memlerin yeniden üretilme olasılığı düşük.. basit memler daha kalıcı oluyorlar. zihnin işleyiş tarzı yüzünden. 'bayrak' mesela, bir çok insanın zihninde basitçe ve en temel çağrışımlarıyla istendiği anda yeniden ürettirilebiliyor. işte insanlar bu hazır ve kuvvetli ikinci kademe memler üzerinden manipule ediliyorlar. bayrak, millet, türk... o zaman insanlar lefkoşe'de sakallı bir rum, ağzındaki sigarayla ve umursamaz bir tavırla, direğe tırmanaraktan bir bayrağı indirmeye çalışırken neden kafasından keskin nişancı tarafından vuruldu, hemen "anlıyor"!
yok katılmıyorsan bu tutuma, o katılmama ancak senin zihninin detaylı memlerinde oluşuyor. yoksa ilk anda sen de tıpkı seninle aynı mem bombardımanı altında yetiştirilmiş milletinin mensupları gibi, adamı niye vurduklarını hemen "anlayıveriyorsun". zihnimize bu yolla işliyorlar. sonra kitaplara, tv programlarına, filimlere, şarkılara, dergilere, gazetelere bir takım memleri sürekli canlı tutmak veya yeniden üretilmeye hazır olsunlar diye zihinlere enjekte ededurmak görevini yüklüyorlar.

tamam, galiba insan zihni buna teşne. zihnimizin işleyiş tarzından ötürü her zaman memlerin manipulasyon için kullanılması karşısında savunmasızız. insanın zihni kolaycılığa da aynı sebeple teşne; bir maymun beyninin üzerine kaplanmış bir 'kortikal dilsel işlemci' tabakasına çok fazla görev yüklememek lazım belli ki.

memleri düşünmek gerek... daha öte ve daha öte düşünmek... benim de daha öte düşünmem gerek. ama yalnız değilim bu heyecanda; bir "memetics"ten bile sözedenler var. çok hızlı kabul gören bir kavram bu, çünkü çok potansiyelli. benim bakışım şimdilik bu detaylılıkta.. biraz da karışık şimdilik..

No comments: